Duy Beni Baba, Gör Beni Anne

DUY BENİ BABA, GÖR BENİ ANNE

Duy Beni Baba, Gör Beni Anne

Her şeyin sınırlı olduğu bir dünyaya doğuyor insanoğlu. Doğumla ölüm arasında nefeslerimiz de sayılı… Aldığımız ve verdiğimiz her nefes kıymetli... İstesek de tekrar gelemeyeceğimiz bir hayatı yaşıyoruz ve bu hayata anne memesini emmekten başka bir şey bilmeden başlangıç yaptık hepimiz. 

Öğrenmek zorunda olduğumuz yığınla bilgi vardı; Emeklemeyi, düşmeden yürümeyi ve koşmayı, sonraları sayı saymayı, harfleri, çizgi çizmeyi, ip atlamayı, yarışmayı ve kaybetmeyi öğrenmek zorundayızdır. Bisikletin çıkan zincirini takmayı, sökük dikmeyi, yumurta kırmayı, araba sürmeyi, domates yetiştirmeyi, yön bulmayı, yarayı iyi etmeyi… Her birini birilerinden öğreniriz, öyle değil mi? 

Yemek kuyruğunda sıra beklemeyi, yönetmeyi, yönetilmeyi, pazarlık yapmayı, sabretmeyi öğreniriz birilerinden. Bağırmayı ve haksızlık yapmayı da bize birileri öğretir, öyle değil mi?

Öğrenmelerin daha iyisi; plan yapmayı, para biriktirmeyi, biriktirdiklerimizden paylaşmayı, düşeni yerden kaldırmayı, hoş görmeyi ve affetmeyi öğrenebilmektir. Ve sonra acı çekmeyi öğreniriz. Acıya rağmen tebessüm etmeyi, en sevdiğini toprağa vermeyi... Sonra o acıyı unutmayı öğreniriz, acılarıyla başa çıkabilmiş birilerinden…

İnsanoğlu başıboş bırakılmadığına göre gelişim evrelerindeki her bir öğrenme ciddi birer marifettir. Öğretebilmek, yetiştirmek de üst boyutta bir marifettir. Hayat boyu yetişmek ve yetiştirmek bir döngü halinde çepeçevre çevreler bizi. Farkında olsak da olmasak da öğrenerek yetişir, öğreterek yetiştiririz.

Peki yetiştirmek nedir, tam olarak biliyor muyuz?

Yetişkinlik süreci ilk nerede ve kimlerle başlar?

Yetişmiş bir birey olmak ne demektir? 

İnsanoğlu yetişkin olamadığında iş nerelere varıyor?

Kendisi yetişkin olamamış bir başkasını yetiştirebilir mi?

Doğada canlılar bu meseleyi nasıl halletmişler?

Belki de üzerinde çok düşünülmeyen, bildiğimizi zannettiğimiz sorular bunlar. Belki de tatlı tarifleri, finans göstergeleri, tuttuğumuz takım veya son dönem virüs salgınları daha çok ilgimizi çekiyor. 

Peki ya dibimizde ‘Duy beni baba’ diye avaz avaz bağıran evladımız var da sesi bize ulaşmıyorsa? 

Gör beni anne’ diye çırpınan bir kız çocuğuna duyarsız kalıyorsak?

Onları bu anlamda öksüz ve yetim bıraktıysak ya?

Öncelikle doğaya baktığımızda şunu görürüz, hayvan ve bitki cinslerine yaşamlarını devam ettirecek ilim kodlanmıştır. Domates fidesini toprağa ekildiğinde tohumuna uygun kalitede domates verir. Anne kuş yavrusunu kanatları güçlenene kadar besler sonra yuvadan atar. Uçması gerektiğini yavru kuş da bilir. Baba aslan avlanmayı ve hayatta kalmayı öğretir sadece, sonra çekilir yavru aslanın hayatından. Uysal bir  koyun kurtla karşılaştığında yavrusunu korurken yırtıcı hayvana döner fakat asla "hadi şu lokmayı da ye" diyerek kuzusunun peşinden gitmez. Karnı acıkan kuzu memeye yapışmak için annesinin peşinden dolanır, anne arkasını döner gider. 

Biz ise elimizde kaşık ‘Aman yavrum aç kalacak’ düşüncesiyle koştururuz. Çocuk karnı acıkınca yemek yer. Uyuyup uyanmak gibi çok normal, fizyolojik bir ihtiyaçtır yemek yemek… Böyleyken küresel bir meseleye çevirir annelerimiz konuyu… Peki tek mesele çocuğun yemesi, iyi giyinmesi, okul sıralamasında tam puan alması mıdır?

Yetiştirmek mi Büyütmek mi?

Temel ihtiyaçları karşılanan bireyin büyümesi engellenemez. Kemikler, dişler gelişir ve uzar, kaslar güçlenir, ayak numarası artar… Ancak yetiştirmek çok başkadır, çok daha mühimdir. 

Büyütmek yetiştirmeye kıyasla kolaydır. 

Yıkamak üç dakika, yıkanmayı öğretmek üç hafta … 

Yemek yedirmek yirmi dakika, yemek yemeği öğrenmek altı ay… 

Yetiştirmek zahmetlidir, sabır ister. Yetiştirme zahmetine katlandığımızda muhatabın marifetleri açığa çıkar. Elmas ilk bakışta bir taş parçasıdır. Ehil ellerde traşlanır, törpülenir, parlatılır ki değerini bulsun. Tıpkı elmasın işlenmesi gibi, insan da şekil verilmeye ihtiyaç duyar.

İnsanın yaratılışı temizdir ve gerçeğe dönüktür; yetişme, marifet kazanma eğiliminde doğuyoruz hepimiz. Çocuk annesinin etrafında ‘Mantı katlamak istiyorum’ diye yalvar yakar dolaşır. Anne, ‘dur sen şöyle, elimin altında dolanma’ demese yetiştirme sürecine girilebilir... 

Birini yetiştiğimizde onun o konuyla ilgili her olumlu davranışından bize de pay verilir. Yetişmiş bir bireyin topluma her katkısından yetiştirene de pay verilmesi... Çok akıllıca ve kazançlı bir alış veriştir. Yetiştiren de yetişir, bu sebeple yetiştirme süreci her iki tarafın bir üst seviyeye geçmesinde etkilidir. Bunu bilen bir baba her gittiği yere erkek çocuğunu yanında taşır, ona doğru model olmaya çalışır. Evladını uzağında tutmaya çalışmaz, ne öğreniyorsa benden öğrensin derdine düşer.

Yetiştirmek kendinde olanı vermektir. Kendi işe yarar stratejileriyle muhatabına yol göstermek, ona çözümü buldurmaktır. Dibimizdeki insanın problemlerini sürekli biz çözdüğümüzde onu yetiştirmekten uzaklaşırız. 

Yetiştirene ‘usta’ dersek yetiştirdiği çırağına ince ayar çeker, anlayış kazandırır… Laftan anlayan, ne yaptığını bilen haline getirir onu. Bu insan bulunduğu ortama yük olmaz, sıkıntı çıkarmaz. Hafiftir, yokluğu hissedilir, varlığı sevindirir… 

Yetiştirmek problem çözmeyi öğretmek demektir. Yetişmiş bir birey problem çıkarmaz aksine çıkan problemleri hızlıca ve şikayet etmeden çözüme götürebilir. 

Son dönem nesillerle ilgili sık sık eleştirilere şahit oluyoruz. Esasında yetiştirilmek üzere bize verilmiş evlatları bozmak çok çaba gerektirir.  Bunu nasıl yapıyoruz? 

Anne babalar çocuklarını hayatlarının merkezine alıyorlar.  Onların imkanlarını arttırarak  yaşamlarını ‘kolaylaştırarak’ büyütüyorlar. Sonuç; büyümüş ama yetişmemiş, olgunlaşmamış insanlar. Bu çocuk küçük sorunları bile dağ gibi görüp altında ezilen, her başına gelen sıkıntıda birilerini sorumlu tutan biri olup çıkıyor. Veya zıttında çocuklarını fiziksel veya bilinç boyutunda kendinden uzak tutan ebeveynler onların yetiştiricileri de olamıyor. Çocuklar iyi niyetten uzak farklı mecralar tarafından yetiştirilebiliyor. Bu esnada çocuklar mutlaka bir şeyler öğreniyorlar ve bunları uygulamaya geçirmeye çalışıyorlar fakat bu tecrübeler üzücü, zararlı noktalara varıyor. 

Öyle ki henüz bebekken çatalla makarna yemeği öğrettiğim kızıma hayatın içinde kandırılmamayı da, bisiklete binmeyi öğrettiğim oğluma dürüst olmanın ne kadar önemli bir değer olduğunu da annesi veya babası olarak ben aşılamış olayım. Doğru ve yanlışı da ebeveyn olarak bizden öğrenmiş olsunlar…


  ***

İnsanoğlu var olduğundan bu yana amacı hiç değişmemiştir. Mutlu başarılı olmak ve iyi ilişkiler kurmak. 
Deneyimsel Tasarım Öğretisi de insanın amacını amaç edinmiştir. "Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" programlarında sunduğu stratejilerle insanların dününden daha başarılı, daha mutlu ve daha marifetli olmalarına destek olur. 
***

Yorumlar

  1. süper bir yazı 👍👍👍

    YanıtlaSil
  2. Şimdi anneler yetiştirmeye üşeniyor çünkü çok zaman alıcı ve çok emek istiyor. Yemek yapacaksan aç telefonundan tarife bak demek yetiştirmek olmuyor maalesef. Ya da mükemmeli aradığı için çocuğun yaptığı temizliği beğenmeyip iş yaptırmıyor. 20 yaşına gelince de şikayet ediyor yardım etmiyor bu kız diye. Güzel bir konu kaleminize sağlık...

    YanıtlaSil
  3. Bugünün çocukları yarının büyükleri :)

    YanıtlaSil
  4. İnsan yetiştirirken kendi de öğrenir aslında, öğretmek öğrenmektirde bir yandan ve öğretemeyen öğrenemez.
    .

    YanıtlaSil
  5. Çok değişti dünya, öğretmediğinde öğreticinin de noksanlığının hissedildiğini günlere açıyoruz gözlerimizi. Oysa ki öğretmek bize yeni bir dinamizm kazandırıyor. Çok güzel bir yazı 😺

    YanıtlaSil
  6. Anne babaya verilen çocuğa bir çırak olarak bakabilmek ne kıymetli onu yetiştirmek için... Emeklerinize sağlık

    YanıtlaSil
  7. İnsan tekrar kendini sorguluyor; acaba ben ne kadar yetişmiş bir bireyim?!

    YanıtlaSil
  8. İnsan kendini ilgilendirmeyen şeylere yetişmeye çalışırken raydan işte böylece çıkıyor demek ki. Yetistiremez oluyor kendini, çocuğunu, işlerini...

    YanıtlaSil
  9. Sorumluluklarımı yeniden düşünmeme sebep olan güzel bir yazı olmuş çocuklara çok şey öğretmek istiyoruz çok şey bilsinler istiyoruz ama yetiştirmek çok özel bir emek istiyor belki biz onu yetiştirirken o bize ne kötü bir annesin sen diyecek .
    belki etrafımızdakiler de kötü anne diyecekler. Yetiştirmek kötü anne olmayı göze almaktır. Doğru bildiğimiz ne kadar da çok yanlış varmış bu eğitim sayesinde öğrendim ; teşekkür ederim hocam.

    YanıtlaSil
  10. Yetiştirmek ve büyütmek arasındaki fark ne güzel anlatılmış, ellerinize sağlık 🌸

    YanıtlaSil
  11. Büyütmek başka yetiştirmek başka 🙃

    YanıtlaSil
  12. Uzun ve düşündürücü bir yazı, emek verilmiş emeğinize sağlık. Kendi yetiştiriciliğimi epey bir sorguladım 😣

    YanıtlaSil

Yorum Gönder