İŞİMİZ ZAMANIMIZDAN ÇOK
Çocukluğundan
beri hastanelerden hiç hoşlanmazdı. Ama şimdi en sevdiği için gelmişti hastaneye...
Babası... Babasının öksürüğü hiç geçmiyordu. Neyse ki babası henüz altmışlarında
ve sağlıklı bir adamdı. Zaman onu çok da yaşlandırmamıştı...
Kardeşini
kaybettikten sonra bütün boş zamanını babasına adamıştı. Ah bir de şu
yoğun iş temposu olmasa... Bu tempo yüzünden arkadaşlarına bile zaman ayıramıyordu.
Eskiden çok sosyaldi, arkadaşları tarafından aranan, sorulan, özlenen biriydi.
Oysa şimdi çocukluk arkadaşı Ece hariç kimseyle görüşemiyordu onunla bile ancak
ayda bir telefon görüşmesi yapabiliyordu.
Nasıl
olmuştu da zaman bu kadar hızlı geçiyordu ve zaman neden hiç yetmiyordu?
Eskiden insanlar nasıl işlerini zamanında yetiştiriyorlardı peki?
Üstelik bir de boş zamanı kalıyordu... Şimdi kendisi neden zamana karşı
yarışıyordu ki?
Sonunda
bekleyiş bitmiş, hemşireye beklediği haber verilmişti. Doktor, sadece kendisi
ile görüşmek istiyordu. Tuhaf bir durumdu.
“Babacığım,
sen burada bekle. Ben şimdi geliyorum dedikten sonra ellili yaşlarda çok ünlü
olan doktorla konuşmak için içeri girmişti. Aynı zamanda aile dostları olan
doktor “Çok üzgünüm ama biyopsi sonuçları tüm gerçeği gözler önüne koydu. Babanın
çok zamanı kalmamış. Akciğer kanseri 4. Evre... En fazla dört ay sürer bu tip
hastaların yaşantısı... Kalanını duymuyordu… Doktorun odası dönüyor, onun başı
dönüyor dönüyordu… En sevdiği… Babası, şimdi kardeşinden sonra onu terk mi
edecekti? O da mı gidiyordu? Hiçbir şey yapamadı, orada öylece kalakaldı... Gerçekten
zaman çok hızlı geçiyormuş.
Şimdi
dışarı çıkması ve babasıyla konuşması gerekiyordu. Peki ona ne diyecekti? Babacığım
sadece dört ayın kalmış... Yok yok bunu yapamazdı. Aile dostları olan doktor
hanımla da konuştuktan sonra bunu söylememe kararı aldılar. Dışarı çıktı,
babasına sarıldı... Babacığım çok önemli bir şeyin yokmuş. Ah şu sigaran
vazgeçmen gerekiyor. Hadi bugün öğleden sonra seninle tıpkı çocukluğumda olduğu
gibi Üsküdar sahiline gidelim öylece denize bakalım... Babası çok şaşırmıştı “Ama
yavrum, senin hiçbir şey için zamanın yok ki... Gözleri mahcup ve üzgün
bir şekilde yere baktı. “Haklısın babacığım ama şu hastane koridoru bana
gösterdi ki aslında zaman en değerliymiş. Özellikle sevdiklerimizle
geçen zaman...
Aradan
yıllar geçti. Gerçekten de doktorların dediği gibi babası dört ay sonra ölmüştü.
Şimdi o günü hatırladıkça gözleri doluyordu… Keşke zamanın ne kadar
değerli olduğunu babasını kaybetmeden önce öğrenseydim diye düşünüyordu. Şimdi
iş yerinde sadece yapabileceği kadar iş alıp onu da yetiştiremezse yük
etmiyordu. En azından hala başka bir şey kaybetmediği için şükrediyor ve
çocuklarının okuluna daha sık girip onların büyümelerine şahit oluyordu tıpkı
babasının ona yaptığı gibi lunaparkta çocuklarıyla eğleniyordu. Arada bir durmanın
hareket etmekten daha çok keyif verdiğini fark etmişti. Keşke çocukları
dedelerini tanıya bilseydi…
Yaratılışı
gereği aceleci olan insan acele ettikçe, hızlanır. Hızlandıkça otobanda çok
hızlı hareket eden araç gibi etrafını fark edemez. Oysa yol kenarındaki tüm
güzellikler yavaşlayınca görülür.
İşlerimiz
hep zamanımızdan çok peki ya bu işleri yapacak kadar zaman
kalmadıysa…
Hızlı yaşadığım için ihmal ettiklerim geldi aklıma :((
YanıtlaSilCok güzel bir farkindalik oldu cok güzel.gercekten ,ya o işleri yapacak kadar zamanimiz yoksa o zaman en değer biçimde zamani planlamak gerekiyor
YanıtlaSilZamana hakkını vermeyi beceren kişi kazanmış kişidir benim gözümde...tahmin ediyorum ki başarılı olmuştur, model olmuştur, hedeflerine ulaşmıştır...
YanıtlaSilÇok çalıştığımızda yada hızlı, çabuk yapmaya çalıştığımızda her şeye yetişeceğimizi zanneden biz insana, zaman karşısında ne kadar da aciz olduğumuzu hatırlatan güzel bir yazı olmuş ellerinize sağlık...
YanıtlaSilİnsan hayatında yerini dolduramadığımız en önemli şey, herşeyin yerine ille birşey koyabiliyorsun illaki öyle böyle yeri doluyor ama zamanın yerine mümkün değil, keşke elimizde bir program olsa ve boş şeylerle ve bize zarar veren şeylerle uğraşırken zamanı durdurup sadece bize fayda veren şeylerde ilerletebilseydik..:())
YanıtlaSilİnsanın işinin zamanından çok olması çok garip değil mi? sanırım zamanımıza göre işleri öncelik sırasına koyarken neyin bizim için önemli olduğunu algılayamıyoruz..ancak kaybetme riski ile karşılaşınca neyin önemli olduğunu idrak ediyoruz..
YanıtlaSilNeye ne kadar değer verip zaman ayıracağımızı bilerek hayatı dengeli yaşamak.. bazı şeylerin elimizden gitmeden kıymetini bilmek.. Herkese nasip olsun..
YanıtlaSilHepimizin ortak meselesi zamansızlık. Yönetemediğimiz zamanı suçluyoruz üstelik.
YanıtlaSilKim yazdıysa yüreğine sağlık benim de yüreğime dokundu .
Rabbim zamanımızı doğru yönetebilmeyi nasip etsin
Insanın burnu sızlıyor okurken... ne saçma şeyleri amaç edinmişiz...
YanıtlaSilAcelecilik hep bize kaybettiren sanki acele etmezsek olmayacakmış gibi yanılgıya düşmek... O yanılgıdan çıkıp dengede yaşayabilmek ne kadar önemli... Teşekkürler
YanıtlaSilHakikaten çok koşuşturmacalı yaşıyoruz. Ama aslınfa çoğu şeyi kaçırıyoruz. Düşündürücü bir yazı olmuş. Emeğinize yüreğinize sağlık. Devamını bekliyoruz…
YanıtlaSilson cümle bugünün koşturmalarını ve aslında ne kadar boş uğraşları iş edindiğimizi anlamamız için yeterde artar bile...
YanıtlaSilGeç olmadan sevdiklerimize zaman ayırmak... Çok güzel bir yazı olmuş 🌼
YanıtlaSilİnsan amaçsızsa yapıp ettiği herşeyi günün sonunda sıfırla çarpıyor aslında
YanıtlaSilİlerlemek taş üstüne taş koymak için amaç belirlemek lazım. Tutunduğu bir ipi olmalı insanın yoksa saçmasapan uğraştırılır bir ömür ziyan ..:(
Hızlı yaşa genç öl derler. Yavaş yaşayıp tadını çıkarmalı hayatın güzelliklerin 😊
YanıtlaSilÇok vurucu bir yazı. Kaleminize sağlık
YanıtlaSilpeki ya bu işleri yapacak kadar zaman kalmadıysa…
YanıtlaSil