Anlaşılma İhtiyacı Anlaşılmamış İlişkiler
İşini kurmak için uzun zaman uğraşmıştı. Çocukluğundan beri alıp satmak, işini geliştirmek onun hayatının parçasıydı. Eşi ise sürekli şikâyet ediyordu. “İşini bizden çok seviyorsun, müşterilerine daha çok önem veriyorsun.” Nasıl olmasındı ki! Çok küçük yaşlardan itibaren büyük bir emek verilmişti. Bütün sistem neredeyse onun üzerine kuruluydu. Bir pastane demek, bir fırın demekti. Ocak yani fırın hiçbir zaman sönmemeliydi. Nerede ise günde 24 saat çalışıyordu. “Siz hiçbir fırın ya da pastaneyi kapalı gördünüz mü?” diyordu eşine. “Sensiz niye olmasın ki!” diyordu eşi ise. “Olmaz Hanım! Bu gıda işi başkasına bırakılmaz. İnsanların hayatı ile oynuyorsun.” diyordu. İşin alım tarafı ayrı satış tarafı ayrı dikkat ve ilgi gerektiriyordu. Eşi ona; “Sen artık ustasın, bu işte yerine keşke birini yetiştirsen. Annen hastanede yatarken bile gelemedin. Hadi ben eşinim, annenin gözleri yollarda kaldı. Sen artık gerçekten iş bağımlısı oldun diye şikâyet ediyordu.
Halil işten çok yorgun dönmüştü. Işığı açmadı eşi
geldiğini duysun istemiyordu. Günü gerçekten çok zor geçmişti. En yakın
arkadaşı çatışmada yaralanmıştı ve içi sızlıyordu. Şimdi eşi yine söylenecekti.
Ona neden geciktiğinin hesabını vermek istemediği gibi sadece uzanmak
istiyordu. Öyle yorgundu ki açlığının bile farkında değildi. Kapıyı açtığı anda
eşi de ışığı açmıştı. “Yine mi” diye düşündü…Eşi yüzünde sıkıcı bir gülümseme.
“Telefona yine bakmadın değil mi?” dedi. “Bugün oğlunun satranç müsabakası
vardı.” Oğlunun gözleri babasını aramıştı. Müsabakaya giderken aylardır bakıma
gitmeyen araba arızalanmıştı. Zar zor bulunan taksinin şoförü ile kavga
edilmişti. Hiçbirini dinlemeye hali yoktu. Karısının söylediklerinin hiçbirini
duymuyordu. Sadece kelimeler çöp sepetine atılırcasına kulağını tırmalıyordu.
Narkotik işinde her an tetikte olmak ve sürekli bir
takip gerekiyordu. Hem çok riskli hem de mesaisi belli değildi. Eşine göre, bu
böyle olmuyordu artık. Mutlaka masa başı bir işe geçmeliydi. O arada telefonuna
bir mesaj geldi. “Abi maalesef Ahmet kardeş öldü. Gelecek misin?” Tüm
yorgunluğunu unuttu, dizlerinin bağı çözülmüş gibiydi. Vücudu titredi, yere
yığılır gibi oldu. Gözleri doldu, iki damla yaş geldi önce… “Halil ne oldu?
Halilllll…ne var söylesene niye ağlıyorsun? diyen eşinin sesi, boğulurcasına
olan hıçkırıklarının arasında kaybolmuştu. Hüngür hüngür ağlıyordu… susmak
istemiyordu.
"Oğlum hadi! çalışmalısın. Biliyorum seni çok
zorluyor okul ama yapacak bir şey yok. Bu bir sistem bunu biliyorsun. Bu
hayatta bir yere gelmek için bununla uyumlu olmak zorundayız"
"Anne ben okumak istemiyorum dedim değil mi sana.
Babamla fabrikada birebir çalışmak istiyorum. Neden yıllarca okuyayım ki
zaten iş dönüyor"
"İyi de oğlum o zamanında öyleydi. Şu an babanın
altında çalışan onlarca insan var. Hepsi senden daha tahsilli, dil bileni var,
muhasebecisi var, finansı var. Lise mezunu olarak nasıl onları
yöneteceksin?"
"İyide de babam ilkokul mezunu"
"Oğlum baban daha küçük bir yaşta bu işe başlamış. Finansı finansçıdan, muhasebeyi muhasebeciden iyi bilir. Sen daha hayatında babanın işyerine bile bir kere gitmedin ki! Ne muhasebeden ne finanstan anlarsın ne üretimden. Vaktinde elim yüzüm kirlenecek diye işe gitmedin. Bugünse okula gitmemek için yapıyorsun. Artık çok geç baban seni fabrikada istemiyor"
Anlaşılma ihtiyacı anlaşılmamış onlarca ilişki yumağı ile hayatımızı sürdürüyoruz.
Evimizde, işimizde, ailemizde, apartmanımızda. Herkes
birbirine sürekli bir şey anlatıyor, bir şey istiyor.
Peki, neden insanlar
birbirini anlamıyor?
Ne yazık ki, herkes kendi isteğini elde etme derdinde.
İnsanoğlu en çok bu konuda problem yaşar. Herkes kendi
elindekini satmak ister. Kimse karşısındakinin ihtiyacına bakmaz. Hâlbuki hayat
çok basit bir sistem üzerine binlerce yıldır işler.
Yeryüzünde hangi canlı ya da cansız bir ihtiyaç
karşılamamış ve varlığını sürdürdüğü görülmüş?
Havayı düşün, sonra suyu ve toprağı!
Ne kadar çok canlının ihtiyacını karşılıyor değil
mi?
Dünyadaki canlılar onlar olmadan varlığını nasıl
sürdürürdü?
Susuz, havasız ve topraksız bir dünyayı hangimiz
düşünebiliriz ki?
Hepsi ne kadar kusursuz ve mükemmel dahası birbiri ile
uyum içinde.
Peki, biz bir toprak gibi, bir su gibi bir
hava gibi olabildik mi hayatımızda?
Hangi ilişkiye besin olduk, hangi ilişkinin
susuzluğunu giderdik, hangi ilişkinin havasızlığına çare olduk.
İlişkide su olmak,
toprak olmak ya hava olmak ne demek?
İnsan anlamadığı, gerçekliğini bilmediği bir şeyi
yönetemez.
İnsan gerçeğini anlamadığı bir ilişkiyi sağlıklı
sürdüremez.
Gerçeği bilmek ise anlamayı ve anlaşılmayı
kolaylaştırır.
İhtiyaç karşılamanın ne olduğunu anlayacağımız kocaman bir dünya var. Ama zamanımız yeter mi bilemedim. Hatırlattığınız için tşk ederim
YanıtlaSilAnladığımız, anlaşıldığımız ; razı olduğumuz ve razı olunduğumuz bir hayat … 🙏🏼🧡
YanıtlaSilİnsanın tekrar dönüp ilişkilerini gözden geçirmesini sağlayan hatırlatıcı bir yazı olmuş. Emeklerinize sağlık...
YanıtlaSilHayatı yeniden yorumlatan bir yazı, kalemi eline alanın yüreğine bilincine sağlık 🍃
YanıtlaSilBiz ne anlatırız karşıdaki ne anlar. Bazen de karşıyı anlarız, ama ona onu anlatamayız.
YanıtlaSilBirbirimizi ne kadar az anladığımızı hatırlatan bir yazı olmuş, elinize sağlık.
YanıtlaSilAnlaşılmak ne önemli bir ihtiyaç karşındaki bir şey yapmasa da seni anlasa ne kadar rahatlıyor insan yükü hafifliyor güç buluyor. Teşekkürler ilişkilerde farklı bir noktaya bakış açısı olan bu yazı için
YanıtlaSilToprak gibi, su gibi, hava gibi olmak duası ile…
YanıtlaSil