İmkansız Marifet


 

Beyza, ailesinin tek çocuğuydu. Anne babası uzun süre çocuk sahibi olamamışlar, artık bizim çocuğumuz olmaz, dedikleri yaşlarda, Beyza dünyaya gelmişti. Bu nedenle annesinin babasının gözünden sakındığı, bir dediğini iki etmediği, üstüne titrediği bir prenses gibi büyütmüşlerdi Beyza’yı.

 

E tabi öyle olacaktı. Nede olsa tek çocuktu. Anne babası tüm imkanlarını Beyza’nın mutluluğu için harcayacaktı. Çocukluğundan beri, her istediği alınmış, her nazı çekilmişti. Özel okullarda okumuş, her istediği yere götürülmüş, ne zaman istese odası, eşyaları yenilenmişti. Dolabında onlarca kıyafeti, her kombinine özel ayakkabıları vardı. “Şanslı doğmuşum ben, ne yapayım Allah’ın sevgili kuluyum” diyordu kendi kendine.

 

Beyza büyüyüp genç kız olmuştu ve başka şehirde bir üniversite kazanmıştı. Babasının o şehirde ona tek başına kalacağı bir ev tutmasını istemişti. Aslında babasının kızına tek başına kalacağı bir ev tutabilecek kadar imkânı fazlasıyla vardı. Ama kızının çok uzakta olup da tek başına kalması içine pek sinmemişti. Beyza ise babasına o kadar çok yalvarmıştı ki:

 

 “Babacığım sen biricik kızını tanımıyor musun? Biliyorsun ki, tek başıma gayet de kalabilirim...” Ama bunu babasına kabul ettirememişti.

 

Beyza bu konuda babasına söz geçiremeyeceğini anlayınca, arkadaşlarıyla birlikte kalacağı bir eve ikna oldu. Prenses gibi büyütüldüğü için, onlarla bir türlü kaynaşamamıştı. Kendisini hep geri çekiyordu. İlk önce onların adım atmalarını bekliyordu. Sonra böyle olamayacağını düşünerek, onların arasına katılmaya karar verdi.

 

Her gün, mutfakta yemek yapmak için, bir kişi görevli oluyordu. Herkesin ortaya koyduğu bir miktar para vardı ve o ne kadarsa onunla, o günün yemeklerini hazırlıyorlardı. Beyza’ya sıra geldiğinde kendisini arkadaşlarına kabul ettirmek adına arkadaşlarının ortaya koyduğu paraya kendisi fazlasıyla ekleyerek, onlara mükellef bir sofra kuruyordu. Çoğunu da hazır, dışarıdan söylüyordu. Herkesin ağzı açık kalsın istiyordu. Ne de olsa Beyza’nın maddi imkanları onlardan iyiydi. Arkadaşlarının babası onlara belli bir miktar para gönderirken, Beyza’nın babası neredeyse onların beş katı para gönderiyordu.

 

Beyza, marifetini arttırmadan imkanları ile arkadaşlarını etkilemek istiyordu. Bir süre sonra, arkadaşlarının kurduğu sofraları beğenmez olmuştu. Babasının O’na sağladığı imkanlarla, onların kurduğu sofranın üstüne çıkmaya çalışarak, arkadaşlarını küçük görmeye başlamıştı.

 

Bu da arkadaşlarının Beyza’dan uzaklaşmasına sebep olmuştu. Beyza’nın kendini arkadaşlarına beğendirme çabası, işe yaramamıştı.  Bu durum O’nu daha da çok yalnızlığa itmişti.

 

Bu yalnızlık Beyza’ya iyi gelmişti, nerede hata yaptığını düşünme şansı olmuştu. Bu evden ayrılsa gideceği yeni evde de aynı problemi yaşayacaktı. Problemden kaçamazdı. O halde çözmesi gerekiyordu.

 

Ailesi ona o kadar çok imkan sunmuştu ki

kendini, ilişkilerini geliştirmek adına hiç çaba harcamamıştı. İmkanları ile arkadaşlarını ezdiğini fark etmemişti. Eldeki imkanlarla güzel bir yemek ortaya çıkarabilecek marifeti bile yoktu. Oysa arkadaşları üç çeşit malzemeden beş çeşit yemek yapabiliyordu. Yemek yapamadıklarında gönül almayı biliyorlardı. O’nun ise ne yemek yapma marifeti ne de arkadaşları ile iletişim kurma, onların ihtiyaçlarını, onların imkanlarını algılama marifeti vardı.

 

Beyza gittiği bir seminerde, tam olarak kendi durumunu anlamıştı:

 

 İmkanlar arttıkça, marifet azalıyordu.”

 


***

İnsanoğlu var olduğundan bu yana amacı hiç değişmemiştir. Mutlu başarılı olmak ve iyi ilişkiler kurmak. 
Deneyimsel Tasarım Öğretisi de insanın amacını amaç edinmiştir. "Kim Kimdir", "İlişkilerde Ustalık" ve "Başarı Psikolojisi" programlarında sunduğu stratejilerle insanların dününden daha başarılı, daha mutlu ve daha marifetli olmalarına destek olur. 

***   


Yorumlar

  1. O zaman Beyza için imkan en büyük yalnızlığı oldu...

    YanıtlaSil
  2. Her imkan bir marifet hırsızıdır...

    YanıtlaSil
  3. İmkanlar arttıkça insanın becerisi de ters orantılı olarak azalıyor. O zaman bu çok kıymetli bir ölçü... Evde çocuğumu yetiştirirken ne kadar imkan verdiğime bakarak marifetli de tahmin edebilirim hayata karşı... iş yerinde, üretimde, evde, bitki a da hayvan yetiştirirken, insan yetiştirirken... Her yerde bu bilgi hayat kurtarır...

    YanıtlaSil
  4. Doğuştan var olan imkanlar uzaktan "Ayy ne güzel!!!" dedirtse de aslında sahibinin en büyük engellerindendir. Ne zaman... her zaman... :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ve insan hep imkanlara Açlık hisseder. Oysaki hiçbir "imkan" o açlığı gidermeye yetmez... her yolu dener, sonuna kadar kendini parçalar ... döner dolaşır ana kapıya gelir... asıl mesele imkanını artırmak değil... becerilerini artırmak :)

      Sil
  5. O zaman Beyza çözüm için bir adım olarak imkanlarını kısıtlaması, bilinçli şekilde azaltması gerekiyor olabilir mi?

    YanıtlaSil
  6. Ne üzücü bir çok genç Beyza nın kafasında....
    Gerçek imkan sahip olduğun marifetlerin aslında...
    Ben de bunu eğitimde duyduğumda ne kadar zihnim rahatlamıştı.. Çok teşekkürler.🌸

    YanıtlaSil
  7. İmkana rağmen Seçenek koymadan ilerlemek nasıl geliştiriyor, marifetlendiriyor. Bereketlendiriyor.

    YanıtlaSil
  8. E tabi öyle olacaktı. Nede olsa tek çocuktu cümlesi ne kadar tehlikeli bir cümle. Bir çocuğu nasıl bozarımın ilk giriş cümlesi adeta...

    YanıtlaSil
  9. Ah şu kızlarını şımartan babalar... onlar rahat etsin diye önüne sunduğunuz her imkan, kızınıza attığınız en büyük kazıktır...

    YanıtlaSil
  10. Sadece imkânlara güvenerek çocuklarımızı hiçbir zaman ve hiçbir devirde yetiştiremeyiz.

    YanıtlaSil
  11. önce anne babası beyza için kahramanlık yaptılar. sonra beyza arkadaşlarına kahramanlık yaptı. fakat yersiz kahramanlık yel değirmeniyle dövüşmek gibiydi. beyza hem imkanlarını boşa sarfedip hem de marifetlenemedi. bu güzel farkındalık için teşekkürler...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder